Çin İstihbaratının Tarihçesi ve Kullandığı Yöntemlerin Metodolojik Açıdan İncelenmesi -2.Bölüm

- Çin İstihbarat Birimlerinin Tarihçesi
Onur Bigaç’ın Uluslararası Politika Akademisi sitesinde yazdığı Çin İstihbaratı konulu yazısında belirttiği gibi Çin’in istihbarat birimleri tarih içinde 4 kez isim değişikliğine uğramıştır. 1949 yılına kadar ilk olarak Özel Şube, daha sonra Merkezi Sosyal İşler Birimi olarak çevrilebilecek olan Central Department of Social Affairs (CDSA) ismiyle hizmet veren istihbarat kurumu, 1949 yıılnda gerçekleşen Kültürel Devrim’inden sonra 1955 yılına kadar Liaison Department (İrtibat Departmanı), ardında da 1983 yılına kadar Investigation Department of the Central Committee of the Chinese Communist Party (ID/CCP) ismiyle anılmıştır.1 1983 yılında bu birim Devlet Güvenlik Bakanlığı, Ministry of State Security (MSS) olarak son halini almıştır. Bunun yanında Sivil İstihbarat konusunda hizmet veren Ministry of Public Security (Kamu Güvenliği Bakanlığı), ve askeri istihbarat alanına ayrılmış üç büro da Çin’in İstihbarat bünyesinde bulunmaktadır. 2
Merkezi Sosyal İşler Birimi’nin 1946-1949 yılları arasında yaşanan iç savaşta komünistlere sağladığı avantaj azımsanamayacak derecede önemlidir. Bu birimin ilk başkanı olan Kang Sheng, bir süre Moskova’da yaşamış ve burada Sovyet İstihbaratını da gözleme fırsatı bulmuştur. Bu yüzden Merkezi Sosyal İşler Birimi’nin yerini alan MSS’nin yapısına bakıldığında KGB’deki bürokratik yapıya çok benzediğini görmekteyiz. Bu nedenden dolayı Sheng, bazı kaynaklarda “Çin’in Dzerjinskisi”3 olarak anılmaktadır.
20. yüzyılın ilk yarısında Doğu Asya’nın casusluk üssünün Şangay olduğu dönemde komünistler; üçlü çeteler, Amerikan, İngiliz, Rus, Fransız ve Japon istihbarat servislerine karşı faaliyet yürütmekteydi. Buradaki başarıları ve ideolojik anlamdaki önderliği nedeniyle de Sosyal İşler Bölümü’nün en etkili başkanı olarak gösterilen Sheng, bazı akademisyenlerce “Modern Çin İstihbaratının Babası” olarak da kabul edilmektedir.4
- Çin’in Kullanımıyla Gündeme Geldiği İstihbarat Toplama Metotları
Çin’in istihbarat teşkilatlarının kaynakları elde etmek ve yönetmek için kullandıkları teknikler, Batılı ve Rus meslektaşlarının yöntemleriyle kıyaslandığında belirgin bir şekilde farklılık gösterir.5 Bunun altında yatan sebep ise Çin Hükümetinin istihbarat toplama motivasyonunun bu ülkelerden farklı olmasıdır. Batılı ülkelerin hükümetler ve Amerika’nın istihbarat toplama konusundaki motivasyonu güvenlik odaklı ve statükoyu korumaya yönelik iken, Çin revizyonist bir tutum takınarak bu devletlerin ekonomik, teknolojik, askeri gelişmişliklerine yetişmeye, hatta onlardan bir adım öne çıkmaya çalışmaktadır. Dünya sahnesinde daha fazla rol almak, dünya pazarındaki payını genişletmek ve etki alanını küresel boyuta taşımak hedefleri Çin’i potansiyel bir küresel güç/hegemon haline getirirken, durum Amerika için tehlike çanlarının çalması, ve saldırıdan ziyade savunma mekanizmalarının geliştirilmesi anlamına gelmektedir.
Siber İstihbarat
Bilgi alanı (information domain) olarak da adlandırılan siber alan, AB Komisyonu tarafından; “Dünya çapında kişisel bilgisayarların elektronik verilerinin dolaştığı elektronik ortam” olarak tanımlanır.6 Bu alanın ortaya ilk çıktığı dönemlerde bireylere hizmet edeceği ve yaşamı kolaylaştıracağı düşünülse de gerek ekonomik, gerekse siyasi nedenlerden dolayı bireylerden çok devletlerin kontrolüne girmiş, ve zamanla uluslararası ilişkileri dahi etkiler hale gelmiştir. Literatüre yeni girmiş olmasına rağmen hızla bir etki alanı oluşturmuş ve devletlerin ulusal hedeflerini gerçekleştirme yolunda kullanabileceği modern savaş tekniklerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Siber Alanın kara, deniz, hava ve uzayın ardından beşinci savaş alanı olarak evrilmeye başlaması devletlerin bu alanı egemenlik sınırlarına eklediğinin de bir göstergesi durumundadır.
“Önümüzdeki dönemde savaşların kaderini klasik cephelerin yerine, asimetrik bir etki oluşturan ve harbin beşinci boyutu olarak kabul edilen siber uzayda yaşanan savaşlar belirleyecektir.[…] Devletlerin, askerî üsleri, okyanuslardaki donanmaları veya yüksek teknolojiye sahip havacılık imkânları ile uzaydaki uydu yetenekleri kadar siber taarruz kabiliyetlerini de geliştirmeleri gerekecektir. Son 10 yıl içerisinde dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen siber taarruz olayları, devletlerin bu alanda kendi yeteneklerini geliştirmelerinin ve teşkilatlanmalarının zorunluluğunu ortaya koymuştur.”7
Siber güvenliği, ulusal stratejisinin her alanına entegre eden Pekin hükümetinin, kendi tanımladığı [kendi çerçevelediği] Siber Egemenlik (Cyber Sovereignty)8 hakkını garantiye alması ise uluslararası toplumda hala tartışılmaktadır.9 Çünkü Siber Alanın bir egemenlik alanı haline getirilmesi bu alanın devlet sınırları içinde tanımlanması ve yönetilmesi anlamına gelmektedir. Buradan varabilecek bir diğer sonuç ise bu alanda meydana gelen faaliyetlerden de yalnızca bu devletin sorumlu olacağıdır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin siber egemenlik sınırları dahilinde yaşanan bir siber olaydan, mesela bir espiyonaj faaliyetinden, yalnızca Çin Halk Cumhuriyeti sorumludur ve diğer ülkeler bu alanda gerçekleştirilen bir suçu yargılama yetkisine sahip değildirler. Ancak, soyut bir alan olan siber uzayın başı ve sonunun belli olmadığı gibi bu alandaki mobiliteyi kontrol etmek de kolay değildir. Çin’de yaşayan bir kişi ABD’de yaşayan bir diğer kişinin bilgilerini, hatta dünyanın diğer yerlerinde yaşayan kişilerin bilgilerini de, hackleyebilir ve bunun önüne geçilmesi için tek bir devletin kontrolü değil, devletlerin iş birliğine dayanan bir kontrol mekanizmasının geliştirilmesi gerekmektedir. Hem bu nedenden dolayı, hem de uluslararası arenadaki itibarını espiyonaj faaliyetleri ile kaybetmek istemeyen Çin, 2015 yılında ABD ile bir Siber Güvenlik Anlaşmasına imza atmıştır. Bu anlaşmanın Çin’in davranışlarında pratik bir etkisinin olup olmadığı konusunda ise şüpheler mevcuttur.10
Bir kurumun veya varlığın güvenliğini tehdit eden mevcut ya da potansiyel saldırılar hakkındaki bilgilerin toplanmasına, analiz edilmesine dayanan Siber Tehdit İstihbaratı Amerika’nın siber çalışmalarının özünü oluştururken Çin için durum tam tersidir. Ekonomisi gün geçtikçe büyüyen ve ABD gibi gelişmiş teknolojisi ile gündeme gelen ülkelere teknolojik olarak yaklaşmak isteyen Çin, siber espiyonaj faaliyetleri ile ülkelerin teknolojilerini elde etmeye çalışmakta, daha sonra ise bunlara alternatif üreterek uluslararası teknoloji pazarındaki yerini korumaya çalışmaktadır.
2014-2018 yılları arasında ABD Siber komutanlığı ikinci komutanı ve 17. Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) direktörü olan Michael S. Rogers, Çin’in daha o dönemde (2014 yılında), elektronik keşif hareketleri düzenlediğini ve kimyasal tesis ya da su arıtma altyapısında kullanılan kontrol sistemlerini hedef alabileceklerini belirtmiştir.11 Bunun yanında fikri mülkiyet haklarını da gasp ederek ABD ekonomisini tehdit ettiğini belirtmiş ve siyasi bir caydırıcılığın olması gerektiğini eklemiştir.
İnsan İstihbaratı:
Daha önce de belirtildiği gibi yurtdışında yaşayan ve özellikle de belirli yüksek rütbelere erişmiş Çin vatandaşları, MSS’nin istihbarat toplama alanında kullandığı en önemli aktörleridir. Bu anlamda MSS’nin istihbarat toplama yaklaşımı Mozaik (Kum Tanesi) teorisi ile açıklanabilir. Bu teoriye göre Çin, yurtdışına giden sivil vatandaşlardan topladığı her türlü “zararsız” bilgiyi toplayıp arşivleyerek bir mozaik çalışması gibi bütünün içine yerleştirmektedir. Bu şekilde tek başına anlamsız ve yararsız gibi görünen bir bilgi de bütünün içine yerleştirildiğinde anlamlı ve kullanışlı hale gelebilmektedir.
Sosyal Medya İstihbaratı:
Çin Halk Cumhuriyeti, özellikle şu son beş yılda adını sosyal medya istihbaratı konularında sıkça duyduğumuz bir ülkedir. Çin LinkedIn’i casusluk için mi kullanıyor soruları, yerini TikTok ile ilgili güvenlik sorunlarına bırakmıştır. Tuğba Altunkaya’nın 2018 yılında Euronews ‘de kaleme aldığı yazıda casusluk faaliyeti yürüten Çin merkezli ajansların espiyonaj faaliyetleri kapsamında sahte hesaplar kullanarak hükümete yakın isimleri istihdam etmeye çalıştığı iddialarından bahsedilmişti. Söz konusu ajansların, kariyer sitesi LinkedIn üzerinden, ABD hükümetinin gizli bilgilerine erişimi olan, özellikle akademisyen ve bilim insanları ile irtibata geçip hedef aldıkları kişilere önce makale yazmaları için para ödediği, bir süre sonra devlete ait hassas bilgileri paylaşmaları için baskı kurduğu iddia ediliyordu. Çin hükümeti ise cevap olarak iddiaların gerçek dışı olduğunu ve arkasında farklı niyetler içerdiğini bildirmişi.12
Pekin merkezli ByteDance tarafından 2016 yılında geliştirilen bir uygulama olan TikTok’un ise güvenlik açıkları olduğunun ve bu açıkların Çin istihbarat servisleri tarafından kullanıldığı belirtilmektedir. Kullanıcılardan birinin TikTok’a girmese bile uygulamanın arka planda çalışmaya devam ettiğini görmesi üzerine durumu sosyal medyada paylaşması, bir kullanıcının tersine mühendislik yaparak uygulamanın telefondaki tüm verilere eriştiğini fark etmesi ve bunu Reddit uygulamasında paylaşması üzerine TikTok ve gerçek amacı hakkında akıllarda soru işareti oluşmuştur. Bir habere göre TikTok ekrana ne yazarsanız görebiliyor, galerinize ve konumunuza erişebiliyor, yüklediğiniz ve sildiğiniz uygulamaları görüp kaydedebiliyor.13 Euronews kaynaklı bir haberde belirtildiği üzere ABD’li Senatörler TikTok’u geliştiren firmanın merkezi Çin’de olduğu için, Çin Komünist Partisi’nin istihbarat alma girişimlerini desteklemeye zorlanabileceğini düşünüyor. Çin’deki firmaların bu tür talepleri geri çevirme şansı bulunmadığını belirten senatörler için bu durum ABD için bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.
ABD’de yasaklanıp yasaklanmaması gündemde tartışılırken, Hindistan hükümeti hem Kaşmir sınırındaki çatışmalara misilleme olarak hem de güvenlik gerekçelerini öne sürerek TikTok’un da içinde bulunduğu Çin yapımı 59 aplikasyonu yasaklamıştır.14
ByteDance’in kurucusu Zhang Yiming ile çalışmış bir görevli ise bu konu hakkında “Çin’deki çoğu insan, ByteDance’in Çin hükümeti ile çalışması fikrine gülerdi” yorumunu yaparken teknoloji odaklı bir düşünce kuruluşu olan Haitu’nun CEO’su ise Çin hükümetinin ByteDance gibi bir sosyal medya platformunu kontrol etmekte zorlandığını ve bu yüzden iki aktör arasındaki ilişkinin iyi olmadığını belirtmiştir.15
Yukarıda anlatılan haberlerden de anlaşılacağı üzere Çin’in sosyal medya hesaplarını istihbarat toplama faaliyetleri kapsamında kullanma ihtimali bulunmaktadır. Çin hükümetinden bu suçlamaları kabul ettiğine dair henüz bir resmi açıklama gelmemiş olmasına rağmen bu güvenlik açıklarının neden kaynaklandığı, şuan için düzeltilip düzeltilmediği, verilerin toplanıp nereye gönderildiği sorularının cevabı da açık olarak verilmiş değildir. Bu sorular da Çin’e karşı şüpheleri arttırmaktadır.
Teknik İstihbarat:
Teknik istihbarat özü itibariyle teknolojik araçlar yardımıyla veri elde etme süreci anlamını taşımakta, elektronik bazlı tüm araçlar ve iletişim araçları da bu bağlamda değerlendirilmektedir.16
ABD, Çin menşeli Huawei şirketinin, akıllı telefonlar aracılığıyla müşterilerinin verilerini topladığını ve bunları kullanarak teknik istihbarat metodolojisinden faydalandığını vurgulamaktadır. Aralık 2018’de Huawei’nin finans müdürü (CFO), şirketin ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları delmesi nedeniyle tutuklandı. Aynı yıl Nisan ayında İran’a yönelik yaptırımların ihlal edilmesi gerekçesiyle zaten Huawei şirketine dava açılmıştı. Google firmasının hizmetlerini Huawei akıllı cihazlarından çekeceğini duyurması ise yine bu dönemde basına duyuruldu.
Çin istihbaratının bu platformlardan veri toplamak konusundaki iddiaları Çin hükümeti tarafından açıkça reddedilmektedir. Burada, Uluslararası İlişkiler disiplininde önemli bir kavram olan inkar edilebilirlik (plausible deniability) kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram devletlerin yaptıkları casusluk eylemlerini reddederek, en azından hukuken, temiz kalmalarını sağlar.
Rabia Sezer