Genel

İran-ABD İlişkileri, Müzakere veya Statüko

İran Devrimi’nin başlangıcında ABD zıtlığı İran halkı ve devleti nezdinde yaygın değildi bilakis iç sorunların çözümüne öncelik tanınmıştı. Tabi ki devrimi gerçekleştiren gruplar arasında ( İslamcılar , solcular , milli cephe ) anti-emperyalist düşünce çoktan yer etmişti. ABD ve İsrail zıtlığı ya da bütünüyle İran’ın Batı düşmanlığı 1979’da ABD Tahran büyükelçiliğinin bir grup İslamcı üniversite öğrencisinin (İmamın çizgisini takip eden öğrenciler) tasarrufundan sonra başladı ve İran’ın şimdiki dış politikasının temelini oluşturdu. Bu dış politikanın esası ABD ile hiçbir iyi ilişkiye izin vermemektedir. İran anayasasına göre ülkenin dış politikasını dini lider Ayetullah Ali Khamenei belirliyor. Dini liderin görüşüne göre İran ABD ile ne savaşmalı ne de iyi ilişki içinde olmalıdır. Diğer taraftan asıl soru şu ki İran-İslam Cumhuriyeti nereye kadar bu dış politika ile varlığını sürdürebilecektir?

İran ve ABD devrimden sonra bazı hususlarda birlikte yol almışlardır. Mesela Taliban meselesi ve ondan daha da önemlisi 2015 İran Nükleer Antlaşması (JCPOA). Nükleer Antlaşmadan önce bazı gruplar, hem İran’da hem de ABD’de müzakerelerin sonuç vermeyeceğini ve Ayetullah Khamenei’nin bunun önünde büyük bir engel olacağını sık sık dile getirmişlerdi ama dramatik bir şekilde yanıldılar ve antlaşma gerçekleşti. Şu da göz önünde bulundurulmalıdır ki daha sonra Trump yönetimi, tek taraflı antlaşmayı feshetti ve bu olay İran’daki ABD ile müzakere yanlısı reformist (Eslahtalab) hareketin elini Ayetullah Khamenei ve radikal (Osolgera) hareketin önünde zayıflattı. ABD Ayetullah Khamenei tarafından hala güvenilmez bir düşman ülke olarak değerlendirilmektedir. Ama İran yöneticileri de uzun yıllardır ambargonun ülke ekonomisine nasıl zarar verdiğini görmektedirler. Ambargolar kısa vadede hedefine ulaşamaz ama uzun vadede istenilen hasarı bırakabilir. Şimdiki dünyada serbest piyasaya erişim önemli bir gerekliliktir. Bu da sadece İran’ın ABD ile problemlerini listelemesinden geçer. İran-İslam Cumhuriyeti, belki de hiçbir zaman ABD ile iyi bir diplomatik ilişki içinde olmayabilir ama eğer problemlerini listelerse bu problemlerden muhakkak bir veya birden çoğunu çözebilir ve ilişkisini Fransalıların da dediği gibi detante (yumuşatma) şekline getirebilir.

İran’ın müzakereden başka bir seçeneğinin olmadığı söylenebilir. Müzakere hem İran’ın hem de batının menfaatine gelecektir. Şu an İran diplomasiye sert güçten daha az değer verirken bölgede batının menfaatlerini tehdit eden birçok vekil güçleri bulunduruyor. Bu güçler bulundukları stratejik bölgelerde hem savaş meydanında hem de siyasi arenada faaliyet göstermektedirler. Bir diğer deyişle İran vekil güçleriyle caydırıcılığını artırmak istemektedir. Yani tiyatro sahnesinde yalnız kalmak istemediği gibi diğer aktörleri de sahnede görmek istemektedir. Bu yöntem belli bir yere kadar etkili olabilir. Sadece Sovyet Birliği örneğine bakılması yeterli olacaktır. Sovyet Birliği’nin caydırıcı gücü İran’dan kat kat daha fazlaydı ama hazin sondan kaçamadı.

Bölgede ve dünyada barışı korumak için tarafların sorumlu davranmaları gerekmektedir. Ne ABD tek taraflı antlaşmaları feshetmeli ne de İran sert güce gereğinden fazla güvenmelidir. Gerçeği iki ülkede de yeni yönetimler iş başı yaptıktan sonra müzakere ile ilgili atılmış somut bir adım yoktur ama iki ülke de iyi bilmektedir ki müzakereden başka çözüm yolu da kalmamıştır. İran ve ABD birbiriyle olan sorunlarını sonsuza dek geleceğe erteleyemez. Son olarak da şunu belirtmeliyim ki etkin müzakere etmek ile müzakere için müzakere etme arasında önemli bir fark vardır. Etkin müzakere problemi çözümüne odaklanmaktadır yani burada kazan kazan mantığı öne çıkmaktadır diğerinde ise zaman kazanma çabası ön plandadır ki bizlere Kuzey Kore’nin nükleer müzakerelerini anımsatır.

Yazar: Parsa Alizadeh Osalou

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu