Atölye

Türkiye-Çin İlişkileri (A30)

Çin, Asya kıtasının doğusunda kalan yaklaşık 9.6 milyon kilometrekarelik yüz ölçümü ile Asya’nın en büyük ve dünyanın üçüncü en büyük ülkesi olmasının yanında, 1 milyar 300 milyon nüfusuyla da dünyanın en kalabalık ülkesidir. Bu kalabalık aynı zamanda çeşitli etnik grupları da içinde barındırır ve bu da Çin’in uzun ve farklı kültürünü oluşturmaktadır. Çin’in siyasi durumuna baktığımızda 1966’da devrimciliği canlandırmak amacıyla başlatılan Kültür Devrimi sonrasında, bir süre diğer ülkeler ile arasındaki iletişimin azaldığını görebiliriz. Çin, son zamanlara kadar uluslararası ilişkilerini pasif pragmatizm politikası kullanarak sürdürmekteydi yani siyasi ilişkilerden olabildiğince uzak durup ekonomik çıkarları doğrultusunda ilişkiler geliştirmekteydi  ama 2000’li yıllardan sonra bu durum değişiklik gösterdi. Özellikle Arap Baharı’nın ardından Asya Altyapı ve Yatırım Bankası ve İpek Yolu Projesi ile izlediği pasif politikayı değiştirerek, uluslararası düzen, küresel  yönetişim  ve bölgesel çatışma alanlarında da aktif olmaya başladı.

Türkiye ve Çin arasındaki diplomatik ilişkiler 1971 yılında başlamıştır. Türkiye’nin bu ilişkileri geliştirmek istemesinin nedeni Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Çin’den destek alması ve Türkiye’nin Çin’in pazarından faydalanmak istemesi olarak sıralanabilir. Fakat geçmişten günümüze bu iki ülke arasında dengesiz bir düzen görebiliriz. Bu düzensizliğin giderilmesi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi adına çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. İki ülke arasında Stratejik İş birliği İlişkisi Kurulmasına ve Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge’nin kabul edilmesiyle aralarındaki ilişkinin canlandırılmaya çalışıldığı olmuştur ama bunun yetersiz kaldığını söylemek de mümkündür. Türkiye’nin Batı yönelimli politikası ve bu ülkelerle arasındaki ilişki ve tutum Çin ile olan durumlarını da etkilemektedir ve bu, Kore Savaşı, Bağdat Paktı gibi örneklerle desteklenebilir.

İki ülke arasındaki en önemli sorunlardan biri de Doğu Türkistan ve Uygurlar meselesidir. Çin’in 1949’dan beri Uygurlar üzerinde siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan bir ayrımcılık yaptığını söyleyebiliriz. Özellikle son yıllarda artan diğer bir sıkıntı da Türk-İslam eserlerine zarar verilmesidir. Türkiye, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurların siyasi ve kültürel haklarının korunması noktasındaki taleplerini Çin’e defalarca belirterek Uygur Türklerinin  Çin ile Türkiye arasında kaynaştırıcı bir unsur olmasını talep etmiştir, fakat bu düzelmedikçe dengesiz durum da devam etmektedir ve edecektir.

Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilere baktığımız zaman günümüze kadar pek çok ithalat ve ihracat örneklerini görebiliriz. İlk başlandığında bizim için daha güzel bir tablo çizen görüntü günümüze kadar değişiklik göstermiştir. İki ülke arasındaki ekonomik verilerde 2016’da Türkiye’nin 23,1 milyar dolarlık ticaret açığı olduğunu görüyoruz. Bunun yanında gündemdeki diğer bir konu olan Çin İpek Yolu Projesi’nin ithalat ve ihracat farkındaki durumu Türkiye açısından düzeltileceği de düşünülmektedir.

Atölyenin kaydına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu