SavaşGenelSosyoloji

Türkiye’nin 2011 Sonrası Suriye Politikası

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nda sonra uluslararası alanda yalnız kalmaktan yana olmamış, başta komşu ülkeleri ardından da diğer dünya ülkeleriyle de iyi ilişkilerden yana olmuş bir ülkedir. Türk dış politika adımları zaman zaman değişmiş, özellikle de komşularıyla çok hassas ilişkiler yaşamıştır. Suriye Devleti’de yıllardır Türkiye’nin inişli çıkışlı ilişkiler yaşadığı komşularının başında gelir.

2011’e kadar Suriye’ye karşı yumuşak ve dostane ilişkiler benimseyen Türkiye, 2011’de başlayan Arap Baharı ile Suriye politikasında sert, güç odaklı bir ilişki kurmuştur. Bunun nedeni ise Suriye’de başlayan iç savaşın Türkiye sınırları için bir tehdit haline dönüşmesi olarak açıklayabiliriz. Buradaki politika değişimini, önce hükümetin “Komşularla Sıfır Sorun” politikasını uygulama isteği ve 2011’e kadar Suriye politikasında yumuşak güç kullanılması fakat sonrasında da devlet sınırlarında tehditle karşılaşılmasının ve Suriye’de iç savaşın engellenememesinin ardından bu politika bırakılmıştır.

Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Ağustos 2011 tarihinde son kez Şam’a giderek devlet başkanı Esad’ı protestolara karşı silahlı güç kullanmaya son verip reform yapmaya ikna etmeye çalışmış, ancak Türkiye’nin bu diplomatik çözüm arayışları Esad’ın tutumunu değiştirmeye yetmemiştir. Görüldüğü gibi ülkede yaşanan iç savaş dış politikayı da etkiler. İç savaşın büyüyüp komşu ülkeyi tehdit aşamasına gelmesi yalnızca o ülkeyi ilgilendirmez artık başka ülkelerle de sorun yaşanır hale gelir. Uluslararası ilişkilerde iç politika dış politikayı da etkiler.

Türkiye’nin Suriye politikasını bu kadar sert çizgiyle değiştirmesi uluslararası siyasette doğru karşılanmamış olabilir. Önceden dostluk, kardeşlik kelimeleri yankılanırken sonrasında işlerin tersine dönmesi düşman olarak tanımlanması uluslararası arenada diğer ülkeler tarafından ikilik olarak tanımlanabilir. Adeta Avrupa Birliği değerlerinin Ortadoğu’daki yansıması olacak şekilde tarif edilen ‘yeni Ortadoğu’, bahsedilen değerlerin yanı sıra ‘halkın sesinin gür savunucusuna da ihtiyaç duyar biçimde resmedilmiş, Arap Baharı’nın yönü çizilmiş ve koruyucusu belirlenmiştir.

Ortadoğu’da yeni bir yönetim, ülkelerin yeniden uluslararası alanda söz sahibi olacağı düşüncesiyle tarif edilen “yeni” Ortadoğu düşüncesi, Arap Baharı ile beraber zorlaşmıştır demek yanlış olmaz. Çünkü ülkelerin içindeki iç savaş artık uluslararası hal almış, işin içine diğer ülkeler de girmiştir. Suriye’deki çatışmaların hız kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin etkilendiği en önemli konuların başında Suriyeli sığınmacılar gelmektedir. Daha savaşın ilk zamanlarında bile tolere edilebilecek sığınmacı katosını aşan sığınmacı sayısıyla Türkiye’ye akın eden ve şu an ise neredeyse dört milyonu aşan Suriyeli sığınmacının bulunduğu ifade edilmektedir.

Ülke içinde iç savaş olduğunda komşu ülkeler bundan etkilenmektedir. Suriye’de 2011’den sonra yaşanan bu iç savaş da Türkiye’nin Suriye politikasında büyük değişimlere sebep olmuştur. Yalnızca askeri alanda değil, sosyal, kültürel alanlarda da Türkiye etkilenmiştir. Yaşanan iç savaştan kaçan birçok Suriye vatandaşı sınır komşusu olan Türkiye’ye yasal olmayan yollarla girmiş ve Türkiye’de yaşamaya başlamıştır.

Türkiye’nin sınır kapılarını açıp milyonlarca Suriyeli mülteciyi kabul etmesi sosyal yapısında bozulmalara sebep olmuştur. Çünkü Suriye halkıyla Türk halkının gerek kültürel gerekse geleneksel açıdan birçok farklılıkları mevcuttur. Bu durumda da Türkiye’nin toplumsal düzeninde bozulmalarına yol açmıştır. Türkiye Suriye’den gelen mültecilere çok büyük miktarlarda paralar harcamış, büyük uğraşlar vermiştir. Aynı zamanda yapılan bu yardımların Türkiye’deki yoksul kesimin ikinci plana itildiği sorunlarını gündeme getirmektedir. Ayrıca zanaat sahiplerinin aynı işi daha düşük ücretlere yapmaları nedeniyle Suriyeli mültecileri tercih edilmesi ve bu sayede kendi vatandaşının iş kaybı yaşadıkları sorunu açıktır.

Bir ülkeye gelen mülteciler, göçmenler yalnızca sosyal açıdan sorun olmaz. Bu durumu ekonomik boyutta da incelemek gerekir. Suriyeli mülteciler geldikten sonra Türkiye’de yaşanan sorunlardan biri de ekonomik sorundur. Halkta en büyük yıkıma belki de bu sorun sebep olmuştur. Ucuz iş gücü olarak görülen bu kişiler işverenler tarafından işe alınıp düşük maaş ve sigortasız biçimde çalıştırılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan herhangi bir kişi ise yaşanan bu durumdan dolayı iş bulmada problemi yaşamaktadır. Bu durumda sosyal devlet anlayışı ne kadar uygulanıyor tartışılır. Çünkü sosyal bir devlet önceliği kendi vatandaşlarına ayırmalıdır.

Mültecilerin sahip olduğu ücretsiz sağlık hizmetleri, verilen maddi yardımlar, konut yardımı ve daha birçok avantaj sağlanması bir devletin gelen mültecilere yardım etmesi açısından önemlidir fakat kendi ülkesinde insanlar çalışamıyor, yardım alamıyorsa mültecilere edilen yardım politikasında bir yanlışlık var demektir. Aralık 2013 tarihi itibariyle AFAD’a göre; Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Malatya, Kahramanmaraş, Osmaniye, Mardin, Adana illerinin sınırları içerisindeki 15 çadır kent, 1 geçici kabul merkezi ve 6 konteyner kentte 210.358 Suriyeli bulunuyor. Kamplar dışında, çeşitli illerde ise 450 bin civarında Suriyeli yaşamaktadır. 2013 yılının verilerine göre o dönemde bile 250.000 üzerinde Suriyeli göçmen Türkiye sınırları içinde bulunuyordu. Yıllar geçtikçe nüfuslarını giderek arttırmaları Türkiye’nin bu konuda yeni bir politika geliştirmesi gerektirdiğini açıkça ortaya koymuştur.

Suriye’den kaçmak zorunda kalan 5,5 milyondan fazla mültecinin 3,2 milyonu; yani yarısından fazlası Türkiye’de yaşamaktadır. Bu sayı, Suriyeli mültecilerin sayısının Türkiye’deki nüfusun %4’üne ulaştığını göstermektedir. Türkiye jeopolitik açıdan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu bölgelerinin arasında bir ülkedir. Bu yüzden birçok ülkeden Avrupa’ya gidişte köprü görevindedir. Çevresindeki ülkelerden çok sayıda göçmen kabul etmiştir. Fakat en büyük göçmen grubu Suriye içerisinden gelmiştir.

Bilindiği üzere Türkiye sınırları içerisinde “göç, göçmen, mülteci” konularıyla ilgilenen bir kurum vardır. Bu kurum Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’dür. Türkiye’de göçmen politikasıyla özellikle Suriyeli göçmenlerle alakalı bir karar alındığında, adım atıldığında bu politikada Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün de daha çok yer alması Türkiye sosyo-kültürü ve Türk dış politikası açısından yararlı olacaktır.

SONUÇ: Türkiye gelişmekte olan, jeopolitik açıdan birçok sürprizle karşılaşabilecek bir ülkedir. 2011’de Arap Baharı başladığı andan itibaren içinde bulunmayan fakat en çok etkilenen ülke Türkiye olmuştur. Özellikle Suriye ile sınır komşusu olması bunu daha da tetiklemiştir. 2011’e kadar değişkenlik gösteren Suriye politikası 2011 itibariyle de tamamen zıt yöne kaymıştır. Bu çalışmada da Türkiye’nin Suriye politikası bağlantılı olduğu konularla birlikte anlatılmıştır.

Kaynaklar:

ÇAĞLAR, B. (2012, Kasım). Türkiye’nin Suriye Politikası: Yeni-Klasik Realist Bir Bakış. Ortadoğu Analiz Dergisi, 4(47), 47-48.EKŞİ, M. (2018). TÜRK DIŞ POLİTİKASININ ULTİMO RATİOSU: YUMUŞAK GÜÇTEN SERT GÜCE TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI. Karadeniz Araştırmaları Balkan, Kafkas,Doğu Avrupa ve Anadolu İncelemeleri Dergisi, 84.Ertan, K. A., & Ertan, B. (tarih yok). Türkiye’nin Göç Politikası. CONTEMPORARY RESEARCH IN ECONOMICS AND SOCIAL SCIENCES, 1(2), 15.IHLAMUR-ÖNER, S. G. (2014, Mart-Nisan). Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikası. Ortadoğu Analiz Dergisi, 6(61), 44.ÖZTÜRK, S., & ÇOLTU, S. (tarih yok). SURİYELİ MÜLTECİLERİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİ. Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, 7(13), 192.YELTİN, H. (2018). Türkiye’nin Suriye Krizine Karşı Güvenlik Arayışlarına Bir Örnek: Fırat Kalkanı Harekâtı. International Academic Journal, 2(2), 206.

Yazar: Ayşe Nur Demir

Editör: Eren Premium

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu